19 Ekim 2010 Salı

Bee Goddess kalbimizdeki sonsuz sevginin pırıltısını 'En Nur' Koleksiyonu ile Kutluyor!!





Kalbinizden yayılacak olan sevginin Nur'u her türlü karanlığı aydınlığa, yokluğu varlığa ve bolluğa çevirecek...

''Karanlıktan aydınlığa açılan kapı'' Ece Şirin'in abartıdan uzak en yeni tasarımı en -Nur daha aydınlık kalpler diye fısıldıyor.

2.5 yıl önce Bee Goddess markası ile mitolojik tılsım sembolleri mücevher olarak yorumlayan Ece Şirin Paris'te 21. yüzyıla imza atacak 1. marka seçilmesinin ve ulusarası basında 'aydınlık lüks' olarak tanınmasının ardından şimdi en yeni tasarımı en- Nur ile göz kamaştırıyor. Evrende ve içimizde varolan aydınlığı ortaya çıkartan en -Nur koleksiyonu
ile Ece Şirin bizi kalbimizin içindeki ışığı yakmaya davet ediyor.

İlhamını Kuran'daki en- Nur suresinden alan en-Nur koleksiyonu kolye, bileklik, yüzük olarak 9 farklı tasarımdan oluşuyor. Gümüş, altın ve ışığın en fazla yayan, en saf ve en güçlü taş olan pırlanta ile kalplerimizin ve arzularımızın saflığından gelen gücü en-Nur yazısı ile vurguluyor.

Bolluk bilincinin oluştuğu en -Nur'u taşıyan kişinin kalbine nur dolar yokluktan varlığa, karanlıktan aydınlığa kavuşur. Nur; sonsuz aydınlık, ışık. İlahi bir güç tarafından gönderilen kişinin kalbini aydınlatan parlaklık. Sezgiler sayesinde gözle görünmeyenin de algılanmasını sağlar. Bizi sevgiye ve bolluk bilincine bağlar. Yüksek potansiyelimizi hayata geçirebilecek güç ancak sevgi ve bolluk bilincinden gelen bir kaynakla harekete geçer.

2.5 yıl sonra Bee Goddess markası felsefesini en güzel dile getiren ana mücevher koleksiyonu en -Nur'u tasarlayan Ece Şirin'e en -Nur koleksiyonu ve hikayesini sorduk...

Bee Goddess'ın Ağustos ayında çıkan yeni koleksiyonu hakkında ilk olarak neler söylemek istersiniz?

Yeni koleksiyonumun adı en -Nur. İlhamını Nur kitabı Kuran'daki Nur Suresi ve Allah'ın 99 güzel isimleri arasında olan en -Nur'dan alan özel bir koleksiyon.Kalplerimizdeki ışığı evrendeki sonsuz ışıkla birleştiriyor.

Nur'un anlamı nedir?

İlahi bir güç tarafından gönderilen sonsuz aydınlık, ışık, pırıltı, varlık, bolluk ve aydınlıktır. Bu özel ışık aynı zamanda kişinin kalbini de aydınlatır; yani sezgileri sayesinde gözle görünmeyeni algılamasını sağlar. Aydınlık bir kalbin gözleri, elleri, sesi de aydınlık verir... Yani etrafını aydınlatır.

Bu koleksiyon için 'Öz'den gelen aydınlık yani 'İçimizdeki ışık' sloganını kullanıyorsunuz. Bunun hikayesi var mı?

En -Nur, kalbimizde varolan sonsuz aydınlık, pırıltının hayata geçmesi, yani 'Yokluk yanılsamasından' 'Bolluk gerçeğine' bizi kavuşturacak olan özel ışığı sembolize ediyor. Kalbimizden en saf şekilde arzuladığımız herşeye kavuşmak için en karanlık, yokluk hatta körlük anlarımızda bile bu ışık yolumuzu aydınlatır, bizim için bir pusula görevi görür. Bee Goddess markasının felsefesini en güzel dile getiren bir tasarım olarak 2.5 sene sonra ilk yeni koleksiyon olarak tasarlandı. Aslında bu koleksiyonun hikayesi Bee Goddess'in hikayesi. Kendi içimizdeki yaratıcı güçle, sonsuz ışıkla irtibat halinde olmak ve en yüce hayallerimizi hayata geçirebilmekle ilgili. Tasarımlarımızın hepsi ruhumuzun sonsuz potansiyelimizin farkına varmak ve onu gerçekleştirmek için kalbimizdeki güç kapısının tılsım anahtarları.

Neden Arapça harflerle bir tasarım yaptınız?

Anlatmak istediğim şeyi en sade hali ile dile getirdim. Damien Hirst 'Tanrı sevgisi adına' 8 bin adet pırlantadan oluşan bir kuru kafa yaptı. Hristiyanlıkta çok önemli bir sembolü vurguladı bu esere biçilen değer 88 milyon dolar. Batı dünyasında birçok sanatçı kendi inançları doğrultusunda hayatın geçiciliğini vurgulamak için kurukafayı kullanmış; özellikle de resimlerde. Bende içimizdeki ışığı bize ait bir kaynaktan ilham alarak vurguladım. Herşeyin bir enerjisi olduğu gibi harflerin ve kelimelerinde enerjisi var. en-Nur'u Arapça olarak kullanmamızın sebebi bu. Sınırların kalktığı evrensel değerleri vurgulayan bir markayız, sloganımızda 'love&compassion'...

Bize en-Nur bilincini ifade eder misiniz?

Potansiyelimizi gerçekleştirerek arzuladıklarımıza kavuşmanın hayata kattığı değerden müthiş sevinç duymak ve sevincimizi pür neşe içinde paylaşabilme durumu. Yani kendi içimizdeki ve evrendeki var olan sonsuz bolluk bilincini ifade ettiğimiz her an kendimize ve etrafımızdakilere bir kere daha bu gerçeği hatırlatmış oluyoruz. Hem kendimizi hem de varolanı kalplerimizdeki varolan kaynağı kendimizde olan ışık ile aydınlatıyoruz.

Karanlıktan Aydınlığa derken ne demek istiyorsunuz?

Yüksek potansiyelimizle, yüksek bilincimizle irtibat içinde olmayı kastediyorum. Kiraz ağacı tohumunun ve küllerinin içindeki kiraz ağacını algılamayı kastediyorum. Yani sonsuz bolluk bilincini, ölümsüzlüğü. 500 yıl önce biri bize karanlıkken bir düğmeye bastığımızda her tarafın aydınlanacağını söyleseydi deli derdik. Ama birileri 'Neden olmasın' dedi ve bunu hayata geçirdi. Yani kendi içimizden gelen sesi dinlemeyi, sezgilerimizin, kalbimizin sesini daha fazla yükseltmeyi kastediyorum. Kısacası karanlık, ışığın yokluğu demektir. Tüm algılarımız etrafımızdaki ışığın varlığı ile kısıtlı. Zifiri karanlıkta hiç birşey göremeyiz, gün ışığında görüş alanımız genişler, özel bir ışık altında en ince detayı bile görebiliriz. Yani bir şeyi görememek o şeyi yok olduğu anlamına gelmez. Sadece o gün yeterince ışığımız yok demek. Herşeyin kaynağında yokluk veya varlık. Karanlık veya aydınlık vardır.En-Nur bu bolluk bilincini bugün farkında olmasak bile herşeyi aydınlatabilecek, hayal ettiklerimizi var edebilecek, hayata geçirebilecek ışığın kendi içimizde olduğunu sembozile ediyor.

En -Nur koleksiyonunda kullandığınız malzemeler nelerdir?

Gümüş, altın ve pırlantayı kullandık. Gümüş ayı - dişi enerjiyi, altın güneşi, maskülen enerjiyi sembolize ediyor. Kadınları tamamlayacak olan güneş yani altın, erkekler için ise daha çok gümüşü öneriyoruz. Pırlantanın ise çok özel bir anlamı var...

Taş olarak neden pırlanta?

Işığı en fazla yayan, en saf ve en güçlü taş olan pırlanta ile en-Nur'u yazarak kalplerimizin saflığından gelen gücü vurguladık. Pırlanta ne kadar lekesizse, renksiz ise o kadar fazla ışık yayar. Yani bir anlamda 'Hiç'lik sıfatını içinde taşır. Kalbimizi ne kadar saflaştırabilirsek, içindeki korkulardan, beklentilerden, yargılardan, geçmişteki tecrübelerden arındırabilirsek, yani 5 yaşındaki bir çocuk kadar açık olabilirsek o kadar fazla şeyi içimize alabiliriz.

18 Ekim 2010 Pazartesi

ROSİE HUNTİNGTON WHİTELEY



Son derece seksi giyiniyorrrrrrrrr...

CAMİLLA BELLE



Prenses gibi bir kız..tarzı da öyle!

CAREY MULLİGAN



Hanımefendi tarzı ile biliniyor.

ALEXA CHUNG




Kolejli şıklığın yeni temsilcisi

YENİ STİL İKONLARI!



ZOE KRAVİTZ

Lenny Kravitz'in kızı.Tarzı Boho-Chic..

21.YY'ın markası seçilen Beegoddess 'ın yeni koleksiyonu..en-NUR




Kalplerden gözlere, seslerden gönüllere,sonsuz ışıkla,evrene
en-NUR

15 Ekim 2010 Cuma

YAPIN!

Kalçalarınız genişse , beli düz kesimli pantolonlar giyin
Uzunsanız ,baskılı ve desenlileri karıştırarak kullanabilirsiniz
Eğer ufak tefekseniz ,yüksek topuklulurdan vazgeçmeyin
Eğer karnınız olduğundan yakınıyorsanız V yakalı ve uzun tunikleri tercih edin
Büyük göğüslüyseniz ,straples ya da kare yakalarda karar kılın

12 Ekim 2010 Salı

YE,DUA ET,SEV..





Eat Pray Love / Ye Dua Et Sev"in baş kahramanı Liz Gilbert (Julia Roberts) bir yandan kendi gerçek iç dünyasını yeniden keşfedip, onunla tekrar bağ kurarken, bir yandan da dünyayı meraklı gözlerle gezmeyi arzu eden modern bir kadındır. Boşanmasının ardından bir yol ayrımına gelen Gilbert, işinden bir yıllığına izin alarak, karakterine hiç uymayan bir şekilde güvenli limanından çıkacak, hayatını değiştirmek için her şeyi riske atacaktır. Harikulade ve egzotik seyahatleri sırasında, İtalya'da yemek yemeğinin yalın zevkini, Hindistan'da duanın gücünü, ve son olarak, beklenmedik bir şekilde, Bali'de ise içsel huzur ile aşkın dengesini yaşar.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Stil İkonu Audrey'den güzelliğin tarifi...


Ünlü film yıldızı Audrey Hepburn'e güzelliğinin sırrını sordular. Sinema oyunculuğunun yanısıra iyil...ikseverliğ i ile de tanınan Hepburn bu soruya karşılık aşağıdaki makyaj tarifini verdi:
''Çekici dudaklara sahip olmak istiyorsanız, dudağınıza tatlı sözden başkasını dokundurmayın.
Güzel gözleriniz olsun istiyorsanız, güzel insanlarla göz göze gelin, gerçek dostlar edinip sık görüşün.
İdeal beden ölçülerine sahip olmak ve hep zayıf kalmak istiyorsanız, yemeğinizi yoksullarla ve açlarla paylaşın.
Alımlı saçlara sahip olmak istiyorsanız, çocuğunuzun günde en az bir kere onu okşamasına izin verin.
Dikkat çekici pozlar vermek istiyorsanız, yanınıza bilgelik ve tevazuyu alarak yürüyün, asla cahilce ve gururla yürümeyin.
İnsanların da tıpkı elimizin altındaki eşyalar gibi, hatta onlardan çok daha fazla onarılmaya, yenilenmeye, bakım gömeye, gözden geçirilmeye ihtiyaçları vardır. Hiçbir insanı eskisi, bozuldu işe yaramıyor diye elinizden çıkarma hakkınız yoktur.
Hatırlayın, bir yardım eline ihtiyaç duyarsınız, kendi omuzunuzdan kolunuza doğru göz gezdirin, dirseğinize ve bileğinize varın, işte orada bir yardım eli bulacaksınız.
Yaşlandıkça, iki elinizin olduğunu, birinin kendinize, diğerinin de başkalarına yardım etmek üzere yanınızda hazır beklediğini fark edeceksiniz.
Bir kadının güzelliği giydiği elbisede, beden ölçülerinde ya da saçını tarayış biçiminde değildir.
Bir kadının güzelliği gözlerinden okunmalı, çünkü gözler kalbe, yani aşkın yaşadığı ülkeye giden kapıdır.
Bir kadının güzelliği yüzündeki benlerden değil, içinde sakladığı ruhundan okunur.

2 Ekim 2010 Cumartesi

William Shakespeare


İyi ol fakat çok iyi olma.
Birazcık huysuz ol fakat çok değil.
İçinden geliyorsa dua et.
Eğer sana... rahatlık veriyorsa arada bir küfür de et.
Etrafındakilere mümkün olduğunca dostça davran, müşfik ol.
Eğer bir gün kötü davranmanı gerektirecek bir durum karşısında kalırsan;
bağır, çağır, kır, dök ve unut!
Her zaman ve her yerde eline geçen bütün saadeti yakala,
en ufak bir parçanın bile kaçmasına izin verme.
Yaşa, herşeyden önce yaşa ve sırf tesadüfen bu dünyaya gelmiş olduğun için, laf olsun diye günlerini geçirme.
Eğer gerçek aşkı tanıyacak kadar şanslıysan;
bütün kalbin, ruhun ve bedeninle sev!
Hayatını o şekilde yaşa ki;
her an kendi elini sıkabilesin ve her gün faydalı olan,
hiç olmazsa bir şey yap ki;
gecelerin yaklaşırken örtüleri üzerine çekip kendi kendine
"Ben elimden geleni yaptım" diyebilesin.
Düşüncelerin neyse hayatında odur.
Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir.

1 Ekim 2010 Cuma

Özel hayatta ve iş hayatınca REİKİ gücü..




İşler kötü gittiğinde ne yapacağını bil!
öncelikle olana direnme . direndiğin olaylar kalıcı olur şükret... seni hayal kırıklığına uğratan , üzerine ok gibi yağarak seni yaralayan tüm insanlara ve olaylara şükret. o enerjiyi kabul edip al ; çünkü ancak bu sayede iyileşip ilerleyebilirsin. kabul etmediğin şey iyileşemez, değişemez, dönüşemez. Yaşadığın olayı kabul et, kucakla , şefkatle sarıl , bağışla ve yoluna gitmesine izin ver..
İkincisi ; dış koşulların iç koşulları yaratamıyacağını unutma! işler ne kadar kötüye giderse gitsin , iç dünyan (kalbin , ruhun ve aklın ) dışında olan birşeyden etkilenmez. sadece sen etkilenmesine izin verirsen etkilenirsin. yaşadıklarından sadece sen sorumlusun.


Herşeye ve herkese sinirleniyoruz…

Yolda yürüyene, korna çalana, yavaş yürüyene, hızlı yürüyene, koşa...na, öylece durana, trafiğe, belediyeye, yöneticilere, yağmura, güneşe, kalabalığa herşeye ama herkese sinirleniyoruz.

İşimizi beğenmiyoruz, eşimizle anlaşamıyoruz, çocuklarımız söz dinlemiyor, anne-babamız bizi anlamıyor, akrabalarımızla, arkadaşlarımızla dost kalamıyoruz, sanal sohbet yaptıklarımızla tartışıyoruz…

“Herkes bir garip olmuş kardeşim, insanlık ölmüş bitmiş” söylemleri arasında yaşamaya devam ediyoruz. Saymakla bitmiyor öfkelendiklerimiz. Hepsine kızgın, öfkeliyiz.
Büyükşehirlerde yaşayanlar sürekli düşünmekten, geçim sıkıntısından, kredi kartlarından, trafikten, dikkatli olmaktan, dikkatli kalmaktan, sağını solunu kollamaktan yorgun düşüyor ve sonunda sanki beyinleri dışarı fırlayacakmış gibi sinirleniyorlar.

Suratlar asık, istikamet toplu ulaşım araçları… Kim kimi geçecek? Daha hızlı binecek, yer kapacak?…

Küçük yerleşim yerlerinde de stres oranı yüksek!

İşsizlik diz boyu… Çalışanlar ücretlerini yetersiz, patronlarını cimri buluyor. Kahvedekiler sigara dumanından koyulaşmış mekanlarda içtikleri sigarayı bin defa tekrar soluyup tekrar veriyor. Kimisi taş döşeyerek öfkesini taştan çıkartıyor, kimisi de gözünü ayırmadan izlediği haberlere kızarak ömrünü harcıyor.

Kadınlar kocalarından memnun olmasalarda ‘başa gelen çekilir’, ‘bu saaten sonra beni kim alır’ mantığıyla yaşamaya devam ediyor.

Ne kadar sisli ve boğucu yaşamlar öyle değil mi? Ben de öyle düşündüm ve bu yazıyı yazmaya karar verdim. Belki böylece bu depresyon havasını kaldırabiliriz üzerimizden…

Gelin sizlerle yeni bir güne nasıl başlayabiliriz buna bakalım…

Sabah kalktınız ve elinizi yüzünüzü yıkadınız. Aynaya bakın ve ilk önce gülümseyerek kendinize ‘merhaba, günaydın’ deyin… Hemen deli miyim demeyin, psikologlara göre bunun büyük faydası var. Beyniniz bu resmi akşama kadar kaydedecek ve bu şekilde pozitif kalacaksınız.


İşe gidiyorsanız mutlaka vedalaşın, yola koyulun… Herzamanki saatinizden erken çıkın ki yolunuzun keyfini çıkarabilesiniz.

Rahat rahat yürüyün, evlere, binalara insanlara, hayvanlara, çiçeklere, ağaçlara, otlara, böceklere kısacası çevrenize bakın.

Trafiğin ya da sıkışık otobüsün sizi sinirlendirmesine izin vermeyin. Bunun için yanınızda ufak bir radyo ya da walkman bulundurarak müzik dinleyin… Sevdiğiniz eserler sizi sakin tutacaktır…

İşe gelebildiyseniz nihayet tüm arkadaşlarınıza selam verin, hatırlarını ve akşamı nasıl geçirdiklerini sorun… Konuşmak herkesi rahatlatır ve yakınlaştırır.

İşe koyulmadan önce sıcak bir şeyler alın veya masanızı çalışmaya hazırlayın.

Akşam da aynı şekilde işlerinizi bitirmiş veya çalışma zamanını sonlandırmış olmanın rahatlığı içinde eve gidin. Evde çocuğunuzla, eşinizle sohbet edin.

Yemek sırasında ailenizle konuşurken kesinlikle televizyon açmayın… Televizyon açıldı mı tüm sözleri o söyler ve kişiler arasında payşalacak şeyler önemsizleşip sadece ona bakılır. Oysa eşinizin, annenizin, babanızın sesini duymak sohbet etmek sizi rahatlatır.

Kalan zamanınızı nasıl kullanacağınıza kendiniz karar verin…

Küçük yerlerde yaşayan ev hanımları ve erkekler her zaman birbirlerini ‘kendisini anlamamaktan’ şikayet eder.

Eşinize veya ailenize yaşamınızı, yaşadıklarınızı, sorunlarınızı başından itibaren anlatırsanız sizi mutlaka anlayacaktır. Herhangi bir sorunun sonunda birşeyleri anlatmak zordur, sabır ister. Bu sabır karşınızdakinin sizi anlayamamasıyla sabırsızlığa dönüşür ve paylaşım başlamadan biter.

Önemli önemsiz, iyi kötü ne düşünüyorsanız, ne yaşıyorsanız anlaşabileceğiniz şekilde paylaşın…

Tüm bunların sonunda herkese ve herşeye sinirlenmediğinizi sadece bazı anlarda sinirlendiğinizi görecek ve depresyon havasından kurtulacaksınız…

Çok geç olmadan sevdiğiniz şarkıyı söylemeye başlayın...

Elif Didar Candan
Ekleyen::Özel Ilişkilerde Reiki