30 Haziran 2010 Çarşamba

1920-29 Dönemi





Vogue 1920'leri şöyle açıklıyordu:"kısa etekler,kısa bluzlar ve hatta kısa isimler çağındayız.Birisine ismini sorduğunuzda,size onun kısaltılmış şekliyle cevap verirse
bunun ne etkisi olur ki?" Düz hatlar,kısa saçlar,düz göğüsler ve erkeksi vücutlar bu çöküş on yılının göze çarpan işaretiydi.Kadınlar kol düğmeleri takmaya başlayıp uzun sigara ağızlıklarını havaya savurmaktaydıar,ama yine de kollarını açık bırakmak konusunda hala tereddütteydiler.1920 yılının Aralık ayına gelindiğinde ise, kadın bir dönüşüm geçirmiş ve tepeden tırnağa bir vamp kadın haline gelmişti.Artık moda,kumaş ve renk, uzunluk ve şekil gibi temel bileşenlerle ilgili olduğu kadar hal ve tutumla da ilgiliydi.Rahatça oturup kalkmak kadınla için bir yenilikti.Basitlik modern bir konsepti ve modayı etkisi altına almıştı.Kolayca insanın üzerine geçirebildiği kıyafetler vardı artık.Kadın tasarımcı konsepti şimdiden sağlam bir şekilde yerleşmişti.Coco Chanel 1910'larda jarse ve özel olarak dokunmuş bir trikouu kullanma tarzıyla hayranlık uyandırmıştı,1920'lere gelindiğinde ise hak ettiği yere geldi.
Şık aksesuarlar kullanılıyordu.Yellenmek için tüylü yalpezeler,sıra sıra bilezikler,inci kolyeler..VE akşamları eşarp takmak yeni bir alışkanlıktı.
Kadınlar erkek kıyafetlerini benimsemekle kalmadılar,onların alanlarını aktif olarak işgal etmeye de başladılar.1923'te moda dalgalı kısa saça dönüştü.
Yeni moda kadın "Tuttuğunu koparan kız " idi.Bilim adamları bu karakterin standart bir vampirle standart bir elektirik süpürgesinin karışımından oluşan bir melez olduğunu söylüyorlardı.
Chanel Londra'daki ilk mağazasını Kasım 1927'de açtı ve Vogue ona büyük övgüler yağdırdı.

AYA NİKOLA BUTİK OTEL..BÜYÜKADA...PERİ MASALI SANKİ :)








Çok romantik..sevgilinizi kolunuza takıp götürün..kesin..:)
söylediklerine göre bu otelin enerjisi evlendiriyomuş..
Hürriyet'te otelin sahibi Aysel Buluş ile yapılan bir röpörtajda böyle demiş kendisi:

Büyükada’da bir otel var ve bu otele gelen çiftlerin büyük çoğunluğu buradan evlilik kararı alarak ayrılıyor. Romantik ortamıyla insanı çeken Aya Nikola Butik Pansiyon’un sihrini ve Büyükada efsanelerini otelin sahibi Aysel Buluç ile konuştuk.

Aysel Hanım nedir bu Aya Nikola efsanesi?



Büyükada’nın doğu sahilinde, Sedef Adası’nın karşısında yer alan Ayios Nikolaos Manastırı’nın bulunduğu yöre Bizansın Karya yerleşimidir. 1509 depreminin ada toprağında oluşturduğu çatlaklar 14.yy eseri olan manastırın ağır duvarlarının zemine belirgin oranda gömülmesine neden olmuş. Külliye bu nedenle ada sakinleri arasında Batık Manastır olarak da bilinir. Manastırın 1894 depreminde harap olup çan kulesiyle birlikte denize yıkıldığı, fırtınalı günlerde derinlerden çan sesleri geldiği, Batık Manastır adının bu söylentiden kaynaklandığı da anlatılır.

Peki, Aya Nikola Butik Pansiyon’da konaklayacakları neler bekliyor?



Aya Nikola’da 11 adet oda bulunuyor. Bu odaların hepsi dizaynında yer alan taşlardan adını alıyor. Akik oda, turkuaz oda, ametist oda gibi odalarımız var. Her oda ayrıca ait olduğu taşın renginde. Bunun dışında Ege mutfağından yemekler ve içkiler sunuyoruz. Odaların atmosferi de romantizme katkıda bulunuyor. İnsanlar yattıkları yerden Sedef Adalarını ve denizi görebiliyor. İstanbul’a hem çok yakın hem de İstanbul’dan çok uzağız.

Audrey Hepburn







Belçika'nın Brüksel kentinde doğdu. Annesi Hollandalı bir barones, babası zengin bir İngiliz bankacıydı. Anne ve babası, Audrey henüz bir yaşındayken boşandı ve Audrey annesinin yanında kaldığından babasını bir daha göremedi. 10 yaşındayken annesi başka bir adamla evlendi ve Hepburn yeni babası ile birlikte Nazi işgali altındaki Hollanda'ya göç etmek zorunda kaldı. Burada oldukça zor bir çocukluk geçiren Hepburn'un sinemaya büyük ilgisi vardı ve oyuncu olmanın düşlerini kuruyordu. Savaşın bitmesinden sonra Londra'ya gidip bir bale okuluna yazıldı ve bir süre sonra modellik yapmaya başladı.

Oyuncu olabilmek için İngiltere'ye giden Hepburn, ilk filmi "Young Wives Tale"da (1951) rol aldığında 22 yaşındaydı. Bu ilk filminde güzelliği ve zerafeti ile izleyen herkesin dikkatini çeken Hepburn hızlı bir yükselişe geçti.

"Monte Carlo Baby", "Lavender Hill Mob" ve "Secret People" gibi filmlerde oynadıktan sonra Hepburn, 1952'de rol aldığı "Roman Holiday" ile büyük başarı kazandı. Bir prensesi canlandırdığı "Roman Holiday" Hepburn'un ilk başrolüydü ve Gregory Peck ile birlikte rol aldığı film sayesinde En İyi Kadın Oyuncu Akademi Ödülü'nü kazandı. Bu ödül onu bir anda yıldız mertebesine yükseltti ve Hepburn hızını hiç kaybetmeden ardarda başarılı yapımlarda rol aldı.

1954'de usta yönetmen Billy Wilder'ın "Sabrina"sında ünlü oyuncu Humphrey Bogart ile rol alan güzel yıldız bu filminden bir Oscar adaylığı kazandı. Daha sonra Hepburn "War And Peace", "Funny Face", "Love in the Afternoon", "Green Mansions" ve "The Unforgiven" gibi filmlerde rol aldı. Kariyerinin bu kısmında dönemin en ünlü yönetmenleri ve aktörleri ile çalışan Hepburn çalıştığı herkesi kendine hayran bırakıyordu. O yalnızca güzel ve yetenekli bir oyuncu değil aynı zamanda zarif bir hanımefendiydi. Güzel yıldız daha sonra "My Fair Lady", "Breakfast at Tiffany's" ve "Wait Until Dark" gibi filmlerle büyük başarı kazandı.

Audrey Hepburn bu başarılı oyunculuk kariyerinin yanında birçok yıldız oyuncu gibi özel hayatıyla da sürekli gündemde kaldı. Gerek William Holden ile yaşadığı fırtınalı aşk gerek Mel Ferrer ile yaptığı sorunlu evlilik tüm dünya tarafından yakından takip edildi. Hepburn'un Mel Ferrer'den Sean adında ve Dr. Andrea Dotti'den Luca adında iki çocuğu var.

Audrey Hepburn 1990'da oyunculuğu askıya aldı ve yalnızca çok özel projelerde yer aldı. Audrey Hepburn 20 Ocak 1993'te İsviçre'de bağırsak kanserinden öldüğünde 64 yaşındaydı. Hepburn'un mezarı şu an İsviçre'de bulunuyor.

Audrey Hepburn





LV'nun yeni mağazası





Louis Vuitton 'un yeni tapınağı







Louis Vuitton yeni mağazasını bütün lux markaların bulunduğu Londra ,New Bond Street'te..

2007 yılında intihar eden stil ikonu Isabella Blow





Sanat koleksiyoneri ve stil ikonu Daphne Guinnes,15 Eylül'de Londra'daki Christie's müzayede evinde yapılan bütün Blow koleksiyonunu satın aldı.Koleksiyonda Alexander MCQueen imzalı kıyafetler,Philip Treacy şapkalar ve John Galliano tasarımları vardı.

İkinci Harvey Nichols Başkentte



4.100 metrekarelik alan üzerine kurulu yeni Harvey Nichols mağazası Ankara'da açıldı.

İstanbul Hakkında Her Şey



Bugüne kadar yazılmış en kapsamlı, en güncel ve en zengin görsel içeriğe sahip İstanbul kitabı…Şehrin içine girin ve kaybolun, İstanbul en özel sırlarını paylaşacak sizlerle…

Yedi ödüllü gezgin, Türk tarihçi Saffet Emre Tonguç ile on yıl boyunca dünyanın en ünlü rehber kitaplarından Lonely Planet Türkiye’nin editörlüğünü yapmış İngiliz seyahat yazarı Pat Yale’nin kaleminden arka planı ve tarihsel boyutu ile İstanbul’un tüm tarihi ve kültürel değerlerini gözler önüne seren kitap; 3000 fotoğraf, illüstrasyon, harita, gravür ve minyatür ile şehirdeki restoran, kafe, bar, dükkan, otel, hostel, gece kulübü ve hamam gibi 2000’e yakın mekanı da tanıtıyor.

Türkiye’de Görülmesi Gereken 101 Yer ve Avrupa’da Görülecek 101 Yer isimli kitapları ile en çok satanlar listesine giren ve ödüller alan Saffet Emre Tonguç ve seyahat yazarı Pat Yale yaklaşık üç yılda, tüm şehri bazen yaya bazen araçla dolaşarak hazırladılar kitabı.
Bazen bir derviş tekkesinde, bazen bir Bizans manastırında dolaştılar. Kimi zaman Mimar Sinan’ın, kimi zaman Raimondo d’Aronco’nun eserlerini keşfettiler. Fatih Camii’nde mevlide, Fener Rum Patrikhanesi’nde ayine katıldılar. Şehrin insanlarıyla konuştular, onlardan aldıkları ipuçlarıyla yeni ufuklara yelken açtılar. Yenikapı Batığı’nı kazan profesörle görüşüp Kılıç Ali Paşa Camii’nin imamıyla sohbet ettiler. Boğaz’daki yalıların içine girip yaşanmışlıkları dinlediler. Gebze’den Ağva’ya, Hereke’den Büyükçekmece’ye şehirde ayak basmadıkları yer kalmadı. Müşteri olarak gittikleri restoranları, kafeleri, otelleri, hamamları, gece kulüplerini, barları ve farklı mekânları kendi yorumlarını katarak yazdılar.

Gwyneth Paltrow





Tarzını en çok beğendiğim oyuncu...yoruma bile gerek yok...